Page 18 - İZMİR AKADEMİ DERGİSİ
P. 18

MAKALE


























            Yunus Emre üzerine ilk çalışmaları yapanlar Fuat Köprülü   kitabıdır. "Fâ'ilâtün/Fâ'ilâtün/Fâ'ilün" vezniyle yazılmış 13
            (1966) başta olmak üzere, Adnan Erzi (1950), Abdülbaki   beyitlik bir mesnevî ile başlar, mensur bölümle devam eder.
            Gölpınarlı (1961), Şehabettin Tekindağ (1966), Halim Baki   Asıl mesnevî, bu mensur bölümden sonra başlar. Metin,
            Kunter (2007), Cahit Öztelli (1977)’dir. Bu araştırmacılar   mensur kısımdan önce gelen giriş beyitleriyle birlikte 600
            buldukları belgeler, derledikleri bilgilerle ve kendi yorumla-  beyitten oluşmaktadır. Asıl mesnevî "Mefâ'îlün / Mefâ'îlün /
            rını da katarak çeşitli kitaplar yayınlamışlardır. Ancak bu ilk   Fe'ûlün" vezniyle yazılmıştır. Yunus Emre’nin diğer önemli
            çalışmalar sonucu Yunus Emre’nin memleketi, kimliği,   eseri Dîvân-ı İlâhiyât’ıdır. Her iki eserin de bugün pek çok
            gerçek mezarının nerede olduğu konusu kesinlikle açığa   yayını bulunmaktadır. Abdülbaki Gölpınarlı, Burhan Toprak
            kavuşturulamamıştır. Bugün Yunus Emre’ye ait olduğu ileri   ve  yakın zamanda  da  Mustafa  Tatcı sayesinde  bu her iki
            sürülen yirmiden fazla mekan veya mezarın sadece beşi bir   eserin de metinleri elimizdedir. İşte bu metinlerin dili, bu
            anıt mezar veya türbe halinde biçimlendirilmiştir. Bunlar   metinlerin hangilerinin ya da hangi şiirlerinin tarihi şahsiyet
            Afyon’un Emre Sultan Köyündeki, Isparta’nın Uluborlu   Yunus Emre’ye ait olduğu ise henüz tartışması bitmemiş bir
            ilçesi merkezindeki, Eskişehir’in Yunus Emre köyündeki,   konudur.  Yunus Emre Divanında gazel ve mesnevi nazım
            Karaman merkezindeki ve Aksaray İli Ortaköy ilçesi Sarıka-  şekliyle yazılan şiirler yanında ilahiler de vardır. Bazı şiirlerde
            raman’daki anıt mezarlardır.                      aruz, bazılarındaysa hece ölçüsü kullanmıştır. Hatta farklı
                                                              yayınlarda aynı şiirin bir yerde hece ile, bir yerde aruzla; bir
            Mustafa Tatcı nerede doğduğu, nerede yaşadığı hakkındaki
            bütün iddiaları tek tek alt alta getirir. Bir neticeye varmakla   yerde beyit, başka bir yerde dörtlükle kaydedildiğine
            beraber günümüze kadar bulunan belgelere göre Yunus’un   rastlarız. Bugün Yunus Emre divanının elimizdeki en eski
            Orta Anadolu’da bir merkezde yaşadığının kesin olduğunu   nüshaları ne yazık ki 16. yüzyıla gitmekte ve bazıları için de
            belirtir: “Orta Anadolu’da bu merkez nerede olmalı? Bütün   tarihleme yapılmaya çalışılmaktadır.
            yazmalardaki ifadelere göre şöyle bir değerlendirme var.
            Sarı Köyde kıtlık nedeniyle Hacı Bektaş Sultan Dergahına   Yunus Emre’nin eserlerindeki dil de ayrı bir tartışma konu-
            gidecek, buğday alacak ve kağnıyla akşama geri dönecek.   sudur. Nihat Sami Banarlı, bu dili Ortak İslam Medeniyeti-
            Böyle bir bilgiyi haritaya taşırsanız Eskişehir’i bulamazsınız,   nin kelime kadrosunu içeren bir dil olarak görür:“Böylelikle,
            başka bir şehir bulursunuz. Bir ucu Hacıbektaş kasabası, bir   Anadolu’da XIII. asırda başlayan ve bir daha yerini hiçbir
            ucu Sarıkaraman veya Sarıköy diğer ucu Tapduk köyü olan   yabancı dile bırakmayan Türkçe ’nin bu kat’i zaferinde
            bir üçgen. Yunus Emre bu üçgenin içinde yaşamıştır.” Tatcı   Yûnus Emre ’nin aziz hizmeti vardır. Ancak Yûnus Emre
            bu konudaki düşüncelerini şöyle özetler: “Yunus Emre   Türkçe’si, bazılarının yanlış olarak söyledikleri gibi bir
            Anadolu’da doğdu , vefat etti, fakat ruhu bütün dünyada   öztürkçe değildir. Bu dil ortak İslâm medeniyeti içinde
            yaşıyor. Yunus Emre sadece Türkler için değil dünya için   öteden beri gelişmeye başlamış ve bu ortak medeniyet
            evrensel bir şairdir. Evliyalar ve büyük şairler katında dil,   dillerinden  Türkçeleştirilmiş  kelimelerle  zengin  bir  İslâmî
            din, milliyet farkı gözetilmez. İşte Yunus Emre’de bu özelliği   Türk Dili’dir.” (Banarlı, 1983). Buna karşılık pek çok başka
            ile evrenseldir ve dünya şairidir.” (Tatcı, 2008).  araştırmacı ise onun dilini sade Türkçenin en güzel örneği
                                                              olarak yorumlar. Risâletü’n-Nushiyye’deki dilini ağır bularak
            Yunus eğitim almış mıdır yoksa ümmî midir konusu da   bu eserin Yunus Emre’ye ait olamayacağını iddia edenler
            onunla ilgili tartışmalı konulardan biri olmuştur. Bu düşün-  bile olur.
            cede de art zamanlılığın etkisinde olduğumuz düşüncesin-
            deyim. Oysa, dönemin ilim pratiği okuma yazma ile ilgili   “Şol cennetin ırmakları”, “Dertli ne ağlayıp gezersin”,
            değildir. Yunus Emre’nin sözlerini, Sokrates’in ''ben bir şey   “Sordum sarı çiçeğe” vb. sade dilli ilahileri söyleyen Yunus,
            bilmiyorum' ya da 'bir şey bilmediğimi biliyorum' deyişin-  tarihi şahsiyet Yunus Emre midir yoksa Âşık Yunuslardan,
            deki gibi anlamak ve eğitim almayı sadece medreseye   Derviş Yunuslardan, Yunus geleneğini taşıyan dervişlerden
            hapsetmemek gerektiğini düşünüyorum.              biri  midir  sorusunu  sanıyorum  daha  uzun  süre  sormaya
            Yûnus Emre bugüne iki eseriyle ulaşmıştır. Bunlardan ilki   devam edeceğiz. Bu soru akademik olarak cevabı aranması
            Risâletü'n-Nushiyye (Öğüt Kitabı)’dir. Risâle, H. 707/M.   gereken bir soru olsa da bugün halkın gönlünde bir Yunus
            1307 yılında, mesnevî şeklinde yazılmış tasavvufî bir öğüt   Emre vardır.



             16
   13   14   15   16   17   18   19   20   21   22   23