Page 140 - 81 ÇALIKUŞU İZMİR
P. 140
CENGİZ AYTMATOV’UN ESERLERİNDE
“SAVAŞ ve SAVAŞIN İNSAN DOĞASINA ETKİSİ”
Yaklaşan tank seslerini duyuyor musunuz? Ci- kalbi sarardı. Aliman ve Kasım kendilerine ev
nayeti şakıyan o tırmalayıcı, zalim sesleri. Peki yaptıracaklardı, temelleri bile atılmıştı. Günler
ya toprağın altındaki buruk ölüleri? Buruk. Ne geldi, geçti. Savaş haberi kolhozun ortasında bir
hüzünlüler ne de mutluluktan haberli. Onlardan bomba gibi patladı. Izdırap dolu günler yakındı
geriye yalnız temeli atılmış, yosun tutan evler, artık. Tolganay ilkin kocası ve en büyük oğlunu
gençliğin ışıyan heyecanıyla kurulmuş hayal- verdi toprağa. Aliman biricik kocasını, gözünün
ler, sahipsiz bırakılmış aşklar kaldı şimdi. Artık bebeğini ebediyete gönderdi. Aliman’ın başör-
baharın tatlı kokusu uğramayacak onlara. Yeni tüsü karaya döndü, ellerinde çiçekler boyunla-
yeşermiş papatyalar, laleler şen şakrak ellerde rını büktü, kayboldu ruhu Kasım’ına veda ettiği
tutulmayacak sevgiliye verilmek için. Pırıl pırıl samanlıkta. Maysalbek, ah çiçeği burnunda öğ-
gökyüzü onlar için hiçbir anlam ifade etmeyecek. retmenim, onu da öptü ölümün soğuk öpücüğü
Peki ya toprak? Ah, o hâlâ onlara kucak açıyor. harp meydanlarında. Anasına yazdığı son mek-
Dirilerine aş, ölülerine sıcak yatak. Savaş. Burnu- tup da bir keşke idi sanki. “Benim idealim savaş
mun direğini kıran kirli egzoz gazı, sürülememiş kahramanı olmak değildi, ben daha mütevazı
tarlalar, kan akıtan çeşmeler. Çığlıklar, feryatlar, bir amaç seçmiştim. Candan istediğim şey öğ-
saçlara bir günde düşen aklar. Bir asrın utancı. retmen olmaktı. Ama beyaz tebeşir ve cetvel
yerine, elime asker tüfeği almak zorunda kal-
Hepsi can buluyor Cengiz Aytmatov’un narin ka- dım. Yaşadığımız devir böyle istedi. Çocuklara
leminde. Ekseriya insanı, insan kalmış insanı dil- bir defa bile ders vermek nasip olmadı bana.”
lendiriyor o. Onun çilelerini, döktüğü gözyaşlarını, Ah Maysalbek tüm beyaz tebeşirler senin olsun,
umutlarını, hayallerini. Bunca acıya rağmen ru- ağaçlar yeşersin mezarında; kitap ol, kalem ol.
hunun aidiyetini zifiri karanlığa vermiş mahlûklar Unutulmayacaksın sen, kendi hayallerinden
değil onun kahramanları. Aksine “Neyse ki yarın vazgeçtin gelecek nesil için. En büyük öğreti-
var.” diyorlar özlem dolu bekleyişle. Belki de en dir bu biz öğrencilerine verdiğin. Caynak, genç
çok “Toprak Ana” hissettiriyor bize savaş yıl- ve güzel Caynak. Damarlarında akan deli kan
larını. Tolganay, hayatının aşkı Suvankul ve yıl- durulmamıştı daha gittiğinde, büyütmüştü belki
lardır sürdüğü kadim toprağı ile başlıyor hikâye. onu savaş ama asla söndürmedi ruhunun ate-
Evleniyorlar, ilk çocukları Kasım doğuyor, sonra şini. Gömütünün yeri bilinmez şimdi. Tolganay
Maysalbek ve Caynak. Üçü de apayrı bir melodi. ise hırpaladı kendini tüm avılın açlıklarını dindir-
Kasım babası gibi traktör kullanmayı öğreniyor, mek için. Yüreği yandı ölülere hasretinden ama
Maysalbek’in aklı fikri kitapta, ilimde. Okuyacak, dimdik bir sütundu o. Bir sabır taşı. Yıkılmadı
öğretmen olup talebeler yetiştirecek. Caynak ise hiçbir zaman gelinine de baktı, köyüne de, kü-
kolhozun gençlik kolları başkanı seçilmişti. Tolga- çük torunu Canbolat’a da. Devlet gibi bir kadın-
nay’ın gönlünü okşardı oğullarının bu halleri. Ka- dı. Savaş onun önünde eğildi ve mis gibi toprak
sım, Aliman isimli, yanık tenli, körpecik bir genç kokan eteklerinin uçlarını öptü. Yıllar geçti en
kıza kaptırmıştı gönlünü. Severlerdi birbirini, yaralayıcı haliyle. Ve sonunda bitti katliam fakat
böyle olunca tüm aile sevdi Aliman’ı. Zaten sevgi tüm güzellikler eskinin hayaleti idi artık. Kasım
varsa bir yuvada katlanarak çoğalır, sıcaklığı her geri gelmeyecekti ve Aliman ona testide soğuk
140