Page 44 - İZMİR İL MİLLİ EĞİTİM MÜDÜRLÜĞÜ E-DERGİ SAYI:2
P. 44
İZMİR İL MİLLİ EĞİTİM MÜDÜRLÜĞÜ SAYI: 2
KÜÇÜK BİLGE
24 KASIM ÖĞRETMENLER GÜNÜ İÇİN AYBEN ÖĞRETMENİMİZİN KALEMİNDEN BİR ANI
Ömrümün en uzun On iki yaşındaki bir çocuk, hem ağabey hem
senesiydi diyebilirim baba hem de bilge olabilir miydi? Hayatın
meslekteki ilk senem. gerçeklerini anlamaya ve insanları tanımaya
Adını sadece şiirlerde, henüz başlamışken üstelik. Nezih, bana bunun
şarkılarda duyduğum mümkün olabileceğini, ismi gibi lekesiz ve
gurbetin ne olduğunu temiz kişiliğiyle kanıtlamıştı. Ders anlatırken
iliklerime kadar gözlerini bir an bile olsun sizden ayırmayan,
hissediyorum. bakımsız ama güçlü ellerinden kalemin hiç
düşmediği bir çocuktu. Yaşından olgun halleri,
Kuş uçmaz kervan geçmez izlenimi veren, ucu
görmüş geçirmiş cümleleri ile daha ilk
bucağı olmayan çorak bir ovanın ortasındaki
günlerden kalbimde yer etmişti. Nerede bir
okulumda yine bir öğle tatili… Çölün ortasında
kavga varsa ayıran, anlaşmazlıkları çözen,
tıpkı bir vahayı andıran bahçemizde Müdür
küsleri barıştıran Nezih, bahçe kapısından girip
Salim Bey’in arı kovanlarından yükselen
en tatlı gülümsemesiyle selamını verdi.
vızıltılardan ve çok uzaklardan gelen traktör
‘’Sabahtan yoktun Nezih bir sorun mu var
sesinden başka hiçbir ses yok. Özenle
çocuğum? ‘’ soruma utana sıkıla verdiği
yetiştirdiği rengârenk çiçekleri ve neredeyse
cevap: ‘’Uyanamadım öğretmenim.’’ oldu ve
görüp görebileceğiniz, gölgesinde
sessizce cam kenarındaki yerine oturdu.
oturabileceğiniz ağaçları ile gurur duyuyor.
‘’Neden bir tek ağaç bile yok etrafta Müdür Türkçe öğretmeni iken aynı zamanda Tarih,
Bey, iklimden mi? ‘’ diye sorduğumda ‘’ Fen ve Müzik derslerine de giriyor olmak
İnsanlar Hoca Hanım insanlar…’’diyerek iç önceleri beni huzursuz etse de bu durum
geçiriyor. ‘’Ekip biçtikleri arazinin bir karışı bile zamanla öğrencilerimi tanımak ve onlarla daha
çok değerli. Yoksa her iklimde yetişen ağaç fazla zaman geçirmek adına bir avantaja
vardır.” diyor ve devam ediyor elindeki dönüştü. Cümlelerle arası iyi olmayan
çapayla ayrık otlarını temizlemeye. Bense Hasret’in deney yapmak için can attığına;
geride bıraktığım annemi, babamı ve ilgisini hiçbir derse vermeyen haşarı Vedat’ın
sevdiceğimi düşünerek İç Anadolu’nun bu ıssız müthiş bir müzik kulağı olduğuna tanık
bozkırındaki günlerimi hesaplamaya oluyordum. Benim Nezih’im ise her derste
koyuluyorum. küçük bir bilge gibi beni şaşırtacak cümlelerini
kuruyordu. ‘’Doğayı tanımak istiyorum
Koyu sessizliği yemekten dönen
öğretmenim’’ diyordu. ‘’Doğada her şey bir
öğrencilerimizin cıvıltıları kesiyor. Bana her
zincirin halkaları gibi. Yağan yağmurlar, doğan,
daim Âşık Veysel’ in “Uzun ince bir yoldayım”
büyüyen bitkiler, onlardan beslenen hayvanlar
mısrasını anımsatan köy yolunda çocuklar,
ve insanlar… Her şeyin bir görevi var.’’ Ya da
yaklaştıkça büyüyen yaşam izleri gibi. Onlar ki
‘’Tarihimizi bilmezsek, atalarımızı tanımazsak
hem sessizliği hem de içimdeki yalnızlık hissini
ve geçmişten dersler almazsak yok olup
yok eden güzellikler. Çözebildikçe her birinde
gideceğimizi söylüyor hep dedem. Bana İstiklal
hayatın bin bir yüzünü görebildiğiniz
Savaş’ımızı anlatır mısınız ?’’ öğretmenim
bilmeceler. Kimi zaman umudun, mücadelenin
diyen Nezih’i teneffüslerde içli türküler
kimi zamansa yokluğun ve çaresizliğin acı
söylerken görebilirdiniz.
yüzünü görürdünüz yüzlerinde. Her ne kadar
saklamaya çalışsalar da gözlerinde çırpınan Zaman tahminimden hızlı akıyordu. Ilık
dalgalar alıp götürürdü sizi derinlere. sonbahar ayları yerini, ısıran soğuk kış
günlerine bırakmıştı. Kimi gün sabahtan
göremediğim Nezih bir başka gün öğleden
44